
Berlin, Almanya (Weltexpress). Trump ve Netanyahu, sistematik ve geniş çaplı etnik temizlik çabalarını ikiye katlıyor. “Orta Doğu’nun tek demokrasisi”nin bir bakanı, 600.000 Filistinliyi ‘toplamak’ için “dünyanın en insancıl ordusu” tarafından kapatılacak bir kampın Gazze’de inşa edileceğini bile duyurdu.
Orta Doğu’daki dramatik tırmanış, sadece açık savaş eylemleriyle değil, aynı zamanda Filistin halkının Gazze’den etnik temizlik amacıyla yapılan, uluslararası hukuka aykırı yapısal önlemlerle de şekilleniyor. İsrail, Trump yönetiminin desteğiyle, zorla yerinden etme ve sürme planlarını açıkça geliştiriyor. Bu gelişmeler, uluslararası insani hukukun en ağır ihlalleriyle birlikte tehlikeli bir jeopolitik gerginliğin parçasıdır.
İsrail’in Rafah’ta toplama kampı kurma planı
İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, orduya, Gazze’nin toplam nüfusunun neredeyse üçte birini güneydeki Rafah kentinin yıkıntıları üzerine toplama amaçlı bir kamp inşa etmek için ayrıntılı bir plan hazırlaması talimatını verdi. İsrail gazetesi Haaretz‚e göre, ilk olarak Al-Mawasi sahil kampından 600.000 kişi zorla yerinden edilecek, daha sonra bölgenin tüm nüfusu yerinden edilecek.
Siyonist sinizmin bir şaheseri olan ve “insani şehir” olarak lanse edilen bu dev kamp, İsrail askerleri tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilecek; kamp sakinlerinin (tutukluların) kampı terk etmeleri yasaklanacak. Katz, kampın olası 60 günlük ateşkes sırasında kurulabileceğini açıkça belirtti. Bu, ateşkes müzakerelerini zorlaştıran alaycı bir tehdittir, çünkü bu şekilde kampın inşası teşvik edilmiş olacaktır.
Amaç, ırkçı Netanyahu rejiminin diğer tüm eylemlerinde olduğu gibi, Filistinlilerin Gazze’den uzun vadede sürülmesidir. Katz, bunu “göç planı” olarak tanımlamakta ve “gerçekleşeceği”ne dair kesin bir inançla konuşmaktadır.
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, halkın çaresizliğe sürüklenerek Gazze’yi terk etmesi gerektiğini açıkça ifade etti:
“Gazzeliler güneyde toplanacak. Tamamen çaresiz kalacaklar ve Gazze’de umut olmadığını anlayacaklar.”
Böyle bir eylem, bir halkın zorla sürülmesinin tanımına uymakta ve dolayısıyla “etnik temizlik” tanımına girmektedir – bu, uluslararası insani hukukun açık bir ihlali ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne aykırıdır.
ABD’nin katılımı ve Trump’ın sürme planlarına desteği
İsrail bu planları hayata geçirirken ABD ile yakın işbirliği içindedir. Başkan Donald Trump döneminde, Gazze’nin 2,3 milyon sakininin zorla yurt dışına yerleştirilmesini öngören, daha önce bahsedilen “göç planı” tartışıldı. Bu plan kamuoyuna “gönüllü yer değiştirme” olarak sunuldu. Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü de dahil olmak üzere uluslararası gözlemciler, bu planın etnik temizlik kriterlerini karşıladığını açıkça belirtiyor.
Mısır gibi ABD’nin müttefikleri bile, böyle bir adımın İsrail ile onlarca yıldır süren barış anlaşmasını tehlikeye atabileceği ve tüm bölgeyi istikrarsızlaştırabileceği uyarısında bulundu. Suudi Arabistan da her türlü toplu yer değiştirmeyi reddetti ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini, Gazze’yi de kapsayan bir Filistin devletinin kurulmasına bağladı.
“Göç planında” sözde insani yardım kuruluşlarına, örneğin Gazze “İnsani Yardım Vakfı”na (RT’nin haberine göre) verilen rol özellikle alçakça. ABD’nin desteğiyle, “dünyanın en insani ordusu”nun koruması altında özel güvenlik şirketleri sözde “insani geçiş bölgeleri” kuracak. Bu kamplarda insanlar “radikalleşmeden arındırılacak” ve “yeniden yerleştirilmeye hazırlanacak”. Gerçekte ise bunlar, insanların hareket özgürlüğünden mahrum bırakıldığı ve göç etmeye zorlandığı etnik temizlik araçlarıdır.
Saldırının savaş suçu ve soykırım niteliği
İsrail’in saldırısı şu ana kadar Gazze’de 57.000’den fazla insanı öldürdü, bunların arasında binlerce çocuk var. Bütün mahalleler enkaz altında, tıbbi yardım çökmüş durumda ve BM acil kıtlık tehlikesinden bahsediyor. Raporlara göre, insanlar yardım dağıtım noktalarında kasten öldürüldü – sadece son haftalarda 20’den fazla belgelenmiş katliamda 600’den fazla sivil öldü. Kasıtlı olarak aç bırakma ve öldürme, Cenevre Sözleşmeleri ve diğer uluslararası hukuk normlarının açık bir ihlalidir.
Hedefli açlık ve bombardımanlarla halkı güneye sürerek onları kamplara kapatmak ve “gönüllü” göç etmeye zorlamak, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Michael Sfard gibi uluslararası hukukçular bunu açıkça böyle nitelendirmiş ve şöyle açıklamıştır:
„Birini vatanından sürmek, savaş bağlamında bir savaş suçudur. Bu ölçekte yapıldığında, insanlığa karşı suç haline gelir.“
Trump ve Netanyahu’nun rolü
ABD Başkanı Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu arasındaki alaycı ittifak, ikilinin Filistinlileri Gazze’den sürme planlarını açıkça teyit ettikleri son gayri resmi akşam yemeğinde ortaya çıktı. Netanyahu, Trump’ın “parlak vizyonunu” övdü ve “sürgün edilen Filistinlileri kabul edecek ülkeler bulmak için ABD ile yakın işbirliği içinde” olduklarını açıkladı. Trump ise komşu ülkelerin “iyi işbirliği”nden övünerek, savaştan sonra Gazze’yi ‘devralacağını’ ve ABD askerleri olmadan “geliştireceğini” vaat etti.
Netanyahu, Trump’a teşekkür olarak, suç ortağı Trump’ı resmi olarak Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. Akşam yemeğinde, narsist Trump’ın gözle görülür sevincine, Norveç kurumuna yazdığı mektubu teslim etti. Adaylık için son başvuru tarihi altı ay önce dolmuş olmasına rağmen, Norveç başbakanı da Netanyahu’nun önerisini destekledi. Ayrıca Trump’ın bu unvanla övünmek için ABD devletinin tüm imkanlarını kullanacağı da bekleniyor.
Trump ve Netanyahu’nun bu alaycı kamuoyu önünde kendilerini övme çabaları, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nde yasaklanan bir savaş bağlamında Filistin halkının suç teşkil eden sürülmesi gerçeğinin gölgesinde gerçekleşiyor. Aynı şekilde, Gazze’nin ilhakı da uluslararası hukuka, özellikle de şiddet yoluyla toprak edinmeyi yasaklayan BM Şartı ve 2625 (1970) sayılı karara aykırıdır.