Berlin, Almanya (Weltexpress). Scott Ritter’a göre Trump’ın Grönland’ı satın alma ve Panama Kanalı’nı yeniden ABD kontrolüne alma planları, savaş kışkırtıcısı NATO’yu dağıtma ve Avrupa’da barış ve istikrarla takas etme niyetiyle yakından bağlantılı.
Scott Ritter’ın tanıtılmaya ihtiyacı yok. Ancak bu noktada, Trump’ın ikinci görev döneminde silah endüstrisi lobisini ve düşünce kuruluşlarında çalışan neo-muhafazakar savaş şeflerini güçsüzleştirmek istediği kişilerle yıllardır iyi ve çoğu zaman yakın ilişkiler içinde olduğu unutulmamalıdır. Bu çevreleri ABD’yi halkın çıkarlarına karşı sürekli savaş halinde olan bir devlete dönüştürmekle suçluyor, çünkü savaş sürdüğü sürece bu çevreler “bir el diğerini yıkar” düsturuna göre iyi para kazanabilirler.
Scott Ritter, Substack ‚teki son makalesinde Trump’ın planlarının bu yönünü açıkladı. Ritter, Donald Trump’ın yeni yıla, “güç yoluyla barış” doktrinine dayanarak, değişim için güçlü bir seçim yetkisiyle başladığını vurguladı. Ancak Ritter’e göre, Avrupalı Trump karşıtlarının yorumlarının aksine, bu doktrin ABD’nin dünya çapında daha fazla savaşa girmesi anlamına gelmiyor. Zira Trump modern zamanların en büyük değişimlerinden birini hedefliyor: ABD’nin askeri ittifak NATO’dan ayrılması, ki Ritter’e göre bu ittifak artık Rusya ile bir çatışma ortamını teşvik etmekten başka bir amaca hizmet etmiyor, ki bu ne Trump’ın ne de ABD halkının çıkarına.
Ancak asıl soru, Trump’ın siyasi yetkisinin ABD ve NATO Avrupa’sı arasında bu bölünmeyi gerçekten gerçekleştirecek kadar güçlü olup olmadığı ve Trump’ın “güç yoluyla barış” mantrasında “barış” unsurlarının nihayetinde “güç” unsurlarından daha ağır basıp basmayacağıdır.
Trump son seçimlerde Amerikan kamuoyundan barış için açık bir yetki aldı. Ancak Kongre’deki savaş çığırtkanlarına karşı bunu kabul ettirip ettiremeyeceği ayrı bir soru. Her ne kadar Trump’ın partisi Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olsa da, Cumhuriyetçi milletvekillerinin çoğu savunma ve güvenlik danışmanlığı endüstrisinin yeni muhafazakâr temsilcilerinin cebine girmiş durumda ve bu nedenle Trump’ın planlarına şiddetle karşı çıkıyorlar.
Ritter’e göre Trump, ABD’yi küresel, uzak sorunlu noktalardan ayırmayı planlıyor, her ne kadar bunlar müesses nizamın güvenlik politikası öncelik listesinin başında yer alsa da. Bunun yerine Trump, ABD’nin stratejik çıkarlarının doğrudan ve yakından etkilendiği coğrafi olarak yakın bölgelerde ABD hakimiyetini pekiştirmeyi amaçlayan yeni bir dış politika uygulamak istiyor. Trump’ın ABD’nin Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’nı da kapsayacak şekilde topraklarını genişletme planının ardında yatan gerekçe de budur.
Ritter’a göre, bu kapsamlı hedefe ulaşmak için Trump ve dış ve güvenlik politikası ekibi, ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarını bugüne kadar tanımlayan onlarca yıllık politika zorunluluklarına karşı çıkmak zorunda kalacaktır. ABD ve Batılı müttefiklerinin temel hedefleri olan Rusya’nın stratejik yenilgisi her zamankinden daha uzakta olmaksızın Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirme çabalarıyla Trump, Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin olası bir normalleşmesine kapı açabilir ve Washington’un selefinin felaketle sonuçlanan Ukrayna macerasından itibar kaybetmeden çekilmesine olanak sağlayabilir. Trump, “bu benim savaşım değil, başından beri karşıydım, bu bir felaket ve vergi mükelleflerinin tek bir dolarını bile boşa harcamayacağım” diyebilir. Ritter, bunun aynı zamanda Rusya ile Avrupa arasında bir normalleşmeye de yol açacağını vurguluyor. Ancak Avrupa’daki mevcut yönetici elitlerle bu mümkün değil.
Ukrayna’daki savaşı sona erdirecek süreç iki adımdan oluşmalıdır. İlk olarak, Trump çatışmayı sona erdirmek için Rusya’nın kolektif Batı karşısında kazandığı zaferin gerçekliğini aynı anda kabul eden bir formül bulmalıdır. Bu, Rusya’nın Ukrayna çatışmasıyla ilgili olarak istediklerinin çoğunu elde etmesi gerektiği anlamına gelmektedir. Ritter, Trump’ın bu anlaşmayı büyük bir kişisel zafer olarak sunabileceğini, çünkü kendisini başından beri bu çatışmayı ne isteyen ne de destekleyen biri olarak konumlandırdığını ve ilk etapta barış için iyi koşulları yarattığını belirtiyor.
Ritter’in en zor olarak nitelendirdiği bir sonraki adım ise ABD’nin NATO’dan ayrılması. Ritter’e göre Ukrayna çatışması, savaş sonrası NATO’nun zorlayıcı bir amacı olmayan bir örgüt olduğu gerçeğinin altını çizmiştir. Bir zamanlar Batı Avrupa’yı Sovyet yayılmasına karşı koruyan bir savunma ittifakı olan NATO, şimdi tam da Trump’ın kendisini uzak tutmaya çalıştığı türden bir ABD liderliğindeki dış politikanın aracı haline geldi.
Ancak Ritter, NATO’yu Amerikan imparatorluğunun bir aracı olarak yeniden tanımlamaktan sorumlu Avrupalı siyasi ve ekonomik elitlerin Trump’ın stratejik vizyonunu bu kadar kolay takip etmeye hazır olmayacağını vurguladı. Bununla birlikte, Avrupalı NATO devletleri kendilerini ülkelerinde daha düşük ABD yatırımlarıyla (yüksek gümrük vergileri gibi yaptırımları da düşünüyor mu?) karşı karşıya bulabilirler. Aynı zamanda AB’nin savaş çığırtkanları, Trump Ukrayna’daki barış girişimiyle sözde “Rus tehdidini” ortadan kaldırırken, daha yüksek askeri harcamaları haklı çıkarmak için Rusya’yı daha da büyük bir tehdit canavarına dönüştürme sorunuyla karşı karşıya kalacaklardır.
Ritter ayrıca Avrupa’nın böyle bir yeniden yapılanmanın mali yükünü kaldıramayacağını ve uydurma bir Rus tehdidine karşı koymak için devasa yeni bir Avrupa ordusu kurma girişiminin, Avrupa halklarını hükümetlerine karşı sokaklara dökecek sosyal ve altyapı yatırımlarından sınırlı mali kaynakların yeniden dağıtımını gerektireceğini öngörüyor.
Ritter’e göre Trump’ın amacı bu nedenle NATO’ya karşı doğrudan bir saldırı başlatmak değil, NATO’yu Avrupalılar için siyasi ve ekonomik olarak yavaş yavaş savunulamaz hale getirmektir. Trump’ın askeri harcamaların GSYH’ye oranının yüzde 2’den yüzde 5’e çıkarılması yönündeki talebine bakarsak -ki bu yeni belirlenen bir hedeftir ve çekirdek AB ülkelerinin hiçbiri siyasi çalkantılar ve halk ayaklanmaları olmadan bu hedefe ulaşamaz- Trump’ın NATO karşıtı stratejisinin bir unsurunu şimdiden görebiliriz.
Ritter, Trump’ın Avrupalı NATO yanlısı elitlerin planını savaşmadan kabul etmelerini sağlayamayacağını vurguluyor. Bunun için on yıllardır sürdürdükleri Rusya’yı varoluşsal bir tehdit olarak sunma politikalarını tersine çevirmeleri gerekecektir. Ayrıca ABD Kongresi’ni de ABD’yi transatlantik ittifaktan ayırma ihtiyacı konusunda ikna etmesi gerekecektir. Oysa bu ittifak neredeyse 80 yıldır Amerikan güvenlik ve ekonomi politikasının merkezinde yer almaktadır. Trump ancak Avrupalılar ABD için ağır bir siyasi ve askeri yük haline gelirse onları ayırmayı başarabilir; örneğin ABD halkına seslenerek Avrupalıları, kendi güvenlikleri için yeterince çaba göstermeyen ve Amerikalı vergi mükelleflerinin Avrupa’nın savunma maliyetlerinin ana yükünü üstlenmesini bekleyen beleşçiler ve beleşçiler olarak suçlarken aynı zamanda Amerikalılara karşı ahlaki açıdan kibirli bir şekilde küfrederek.
Ritter’e göre Avrupa ülkeleri zaten bir süredir siyasi ve ekonomik kargaşa içinde ve bu durum daha da kötüleşebilir. Bu çerçevede, iç içe geçmiş transatlantik elitler, geri dönüşü olmayan bir jeopolitik gerçekliğe karşı çaresizce güç pozisyonlarını korumaya çalışıyorlar. Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık Avrupa’nın siyasi, ekonomik ve askeri gücünün geleneksel çekirdek ülkeleridir. Bu ülkelerin geri dönüşü olmayan gerilemeleri daha fazla iç siyasi gerilemeye yol açacak ve nihayetinde mevcut yönetici elitlerin sonunu getirecektir.
Ritter’e göre, Trump’ın aklında Avrupa’da 1945’ten bu yana gelişen savaş sonrası güç yapılarını dağıtmaktan başka bir şey yok; Avrupa kıtasını yok etmek değil ama ABD Kongresi’ndeki savaş çığırtkanlarını Avrupalı ortaklarını ellerinden alarak zayıflatmak. Geçtiğimiz Kasım ayında Trump, Washington bataklığını kurutmak için seçmenlerden güçlü bir yetki aldı. Bu bataklık, siyasetçiler, savunma sanayi temsilcileri, güvenlik hizmeti sağlayıcıları ve “düşünce kuruluşlarından” oluşan benzersiz bir ortak yaşamdan oluşmaktadır. Trump’ın kendisi de bu ortak yaşamın ABD’yi sürekli yeni çatışmalar olmadan ayakta kalamayan, her yeni savaşta kariyerleri ve maaşları daha kazançlı hale gelen seçilmemiş yetkililer tarafından desteklenen tek bir savaş ekonomisine dönüştürdüğünden bahsetmiştir.
Ritter buna örnek olarak, Mart 2023’te yaptığı bir video açıklamasında Amerikan dış politika kurumunu ABD’ye yönelik gerçek tehdit olarak gösteren Trump’ı gösterdi. Bunu da bu kurumların, Rusya’nın ABD için en büyük tehdit olduğu yalanını yayarak dünyayı nükleer silahlara sahip bir Rusya ile çatışmaya sürüklemek istediklerini vurgulayarak yaptı. Trump bunun yerine Batı uygarlığına yönelik en büyük tehdidin Rusya değil, ABD’nin kendisi ve Amerikan halkını temsil ettikleri ABD Kongresinde oturan en korkunç Amerika düşmanı bazı kişiler olduğunu vurguladı.
Trump, ABD başkanı olarak “bizi sürekli olarak sonu gelmez savaşlara sürükleyen” tüm küreselci yeni muhafazakâr düzeni yok etme sözü verdi. NATO’nun rolünün yeniden düşünülmesi gerektiğini ve Dışişleri Bakanlığı, savunma bürokrasisi ve istihbarat kurumlarının da elden geçirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Ritter makalesini, Trump’ın ABD ordusunu Asya, Orta Doğu ve Avrupa’dan çekmeyi hedefliyor gibi göründüğünü söyleyerek bitiriyor. Avrupa’da barış ve istikrar için NATO’yu takas etmek istiyor. Buna karşılık, batı yarımkürede yeni bir tür “Monroe Doktrini” kurmak istiyor. Bu da ABD’yi Alaska’dan Tierra del Fuego’ya kadar Amerika’nın çifte kıtası üzerinde tartışmasız egemen güç haline getirecektir.
Ritter’a göre, Trump’ın bu ezici değişiklikler için başarı şansı, ABD Kongresi’nin Grönland’ın satın alınmasını, Kanada’nın dahil edilmesini, Panama Kanalı üzerindeki kontrolün yeniden kazanılmasını ve Avrupa’nın kaybına karşılık Kuzey ve Güney Amerika kıtaları üzerinde Amerikan hakimiyeti vaadini kabul etmeye istekli olmasına bağlı olacaktır. Ancak bu projenin başarısı ABD’nin jeopolitik önceliklerinin büyük ölçüde yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir ki bu da kaçınılmaz olarak yeni muhafazakar iktidar elitlerinin yeni bir “müesses nizam” eliti lehine önceden güçsüzleştirilmesini gerektirmektedir.
Halen iktidarda olan ve toplumda derin kökleri olan elitler, yani Washington’daki “derin devlet”, savaşmadan sahayı terk etmeyecektir. Durum böyle olduğu sürece, “derin devlet” Ukrayna çatışmasının hızlı bir şekilde sona ermesinin önünde bir engel teşkil edecektir. Trump için işleri daha da kötüleştiren Rusya, Trump’ın hızlı bir ateşkes tasarımını çoktan durdurdu. Bu nedenle Ritter, Ukrayna ihtilafının Rusya’nın kabul edebileceği şartlarda sona erdirilmesinin altı ay ila bir yıl alacağını tahmin ediyor.
Ritter, Trump’a çatışmayı mümkün olan en kısa sürede sona erdirmek için göreve geldikten sonra Ruslarla erken ve gerçekçi bir şekilde iletişime geçmesini tavsiye ediyor. Ancak o zaman ABD’yi işlevsiz NATO’dan ayırma sürecine başlayabilir. Her uzun süreli ilişkide olduğu gibi bu boşanma da zaman alacaktır. Ancak Ukrayna çatışması biter bitmez NATO’nun dağılması neredeyse kaçınılmazdır. O zaman Trump müzakereleri müzakerecilerine bırakabilir ve kendini “Büyük Amerika” için yeni fetihlerine adayabilir. Ritter’e göre bu durum doğal olarak “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” terimine yepyeni bir anlam kazandırıyor.